23 Ağustos 2010 Pazartesi

Baharın beyaz kabusu polenler



Polen alerjisi olanlar, özellikle de polen alerjisi nedeniyle sıkıntı yaşayan çocuklar, baharın gelmesine fazla sevinemiyor.


İSTANBUL – Amerikan Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Elif Altuğ Kolsuk, alerjik açıdan önemli olan polenlerin, 20-60 mikron büyüklüğünde olduğunu ve çok uzak mesafelere taşınabildiklerini söylüyor.


“Bu polenler hava değişiklikleri ile daha küçük parçacıklara bölünür ve dağılmaları daha da kolaylaşırken, alerjik kişileri hapşırtan, öksürten veya kaşındıran yakınmalara yola açar” diyen Dr. Kolsuk, her polenin alerjiye yol açmadığını belirtiyor.

Kolsuk, “Polen boyutları, solunan havadaki polen miktarı ve polenlerin havada kalma süreleri alerjen yapılarını belirliyor. Ülkemizde bölgesel farklılıklar olmasına rağmen atmosferde en çok polen bulunan aylar nisan ve hazirandır. Bu aylarda sıklıkla çayır polenleri etkilidir. Hedef organları ise burun ve akciğerlerdir. Eylül ve ekim aylarında ise ot polenleri atmosfere yayılır” diyor.

YAĞMURLU HAVA RAHATLATIYOR

Etkilenme burunda ise “alerjik nezle”, akciğerde ise “alerjik astım” rahatsızlığı ortaya çıkıyor. Yeni yaklaşımlara göre burun ve akciğeri tek bir hava yolu olarak değerlendiriyoruz. Çünkü astımlı hastaların yüzde 80′inden fazlasında alerjik nezle gözleniyor. Alerjik nezlesi olanların da yüzde 20 ile 40′ında astım bulunuyor.

Alerjik nezle burun akıntısı, hapşırma, burunda kaşıntı ve tıkanıklık; astım ise tekrarlayan öksürük, hırıltı, nefes darlığı ve atakları, göğüsten ıslık sesi gelmesi, koşma, ağlama ve gülmekle ortaya çıkan veya gece uyandıran öksürük gibi belirtiler gösteryor. Dış ortamda soluduğumuz havada dolaştıklarından, polenlerden tam korunma mümkün değil. Atmosferdeki polen miktarı sıcak, kuru ve rüzgarlı havalarda çok fazla. Yağmurlu günlerde ise polenler su ile yere indiklerinden havadaki miktarları hemen azalıyor ve alerjik kişiler rahatlıyor.

POLENLERDEN KORUNMA YOLLARI

Hangi polenlere alerji geliştiği saptanmalı,

Medyada polen mevsimine uygun günlük hava raporları olmalı ve bunlar takip edilmeli,

Polenlerine alerjik olduğu bilinen bitkilerden olabildiğince uzaklaşın,

Evin kapı ve pencereleri sıkıca kapatın,

Evde ve arabada polen filtreleri kullanın,

Evdeki polen düzeyi çok yüksek ise hava temizleyicisi kullanılmalı,

Polenlerin atmosferde yoğun olduğu zamanlarda çocukları dışarı çıkarmayın,

Dış ortamda ağzı ve burnu koruyan maskeler kullanın,

Polen zamanı ağaçlık, çimenlik yerlerden çok, deniz kenarını tercih edin,

Dışarıda çocuklarınıza güneş gözlüğü takın ve eve dönünce hemen yüzünü yıkayın,

Eve gelir gelmez dış ortamda kullanılan giysileri çıkarın,

Şapka takın ve yatmadan saçlarını yıkayın çünkü yapışan polenler uykuda yakınmalara yol açabilir.

POLEN AŞISI DA BİR TEDAVİ YÖNTEMİDİR

Dr. Elif Altuğ Kolsuk, polen alerşisinde tedavi ve aşı hakkında ise şunları söylüyor:

“Polen alerjilerine bağlı astım ve alerjik nezle hastasının temel tedavisi ilaç tedavisidir. Bunun için de hem polen mevsiminde yakınmaların ortaya çıkmasını önleyici koruyucu hem de yakınmaları ortadan kaldıran kurtarıcı ilaçlar kullanılır. Sıklıkla polen dönemi süresince tedavi almak yeterlidir.

Polen alerjisine bağlı astım ve alerjik nezleye karşı polen aşısının da bir tedavi yöntemi olarak uygulanabilir. Aşı yalnızca ve yalnızca uygun ilaç tedavisine rağmen kontrol altına alınamayan hastalarda düşünülmeli, kullanılıp kullanılamayacağına da alerji uzmanları karar vermelidir. Alerjik nezlesi olan çocuklarda astım gelişme riski olduğundan, ailelerin çocukların yakınmalarına duyarlı ve dikkatli olması gerekir. Çünkü alerjik nezle uygun tedavi edildiğinde astım gelişme riski de azaltılabilir.

Kaynak:ntvmsnbc.com

Egzersiz ofiste de yapılır



Üretim biçiminin şekil değiştirmesine paralel olarak yaşam biçimi de yeni bir boyut kazandı. Artık çalışanların büyük bir bölümü, zamanını masa başında geçiriyor.


Bu yeni yaşam biçimi, duruş, oturuş ve organların kullanımına bağlı olarak boyun, sırt ve bel ağrılarına zemin hazırlıyor. Ofis çalışması yapanların hemen tamamında bu tür ağrılar görülüyor. Zamanla bu ağrılar ciddi sağlık sorunlarına dönüşebiliyor.


Spor yapma imkanı olmayanlara kaslarını güçlendirmeleri için masa başında ve ofis içinde kolaylıkla yapabilecekleri hareketler öneriliyor. Bunlar arasında masa ve sandalyeyi kullanarak yapılabilecek sırt ve bacak kaslarını germe hareketleri de bulunuyor.


Bu egzersizler, kaslarda esnekliği ve uzamayı sağlamanın yanında, düzenli yapıldığında kasların güçlenmesine de yardımcı oluyor. Güçlenen kaslar sayesinde boyun, sırt ve bel omurları destekleniyor, duruş düzeliyor ve yorgunluk hissi azalıyor. Egzersizler sırasında düzenli nefes alıp vermeye özen göstermek suretiyle ruhsal gerginliğin azaltılması da sağlanabiliyor.

İşte ofiste uygulayabileceğiniz o egzersizler


EL BİLEKLERİ İÇİN

-Sol kolunuzu öne uzatın. Sağ eliniz ile sol parmaklarınıza her iki yönde germe hareketleri yaptırın. Önce parmakları geriye doğru gerip ona kadar sayın sonra gevşetin ve bu hareketi iki kez tekrarlayın. Aynı hareketleri öteki elinizle yapın.

-El bileklerinizi, içe doğru sekiz kez çevirin, aynı hareketi ters yönde tekrarlayın.


OMUZLAR İÇİN

-Omuzlarınıza önden arkaya doğru rotasyon hareketi yaptırın. Omuzları önce öne, sonra yukarı, sonra geriye hareket ettirin. Bunu 8 kere yapın. Aynı hareketi arkadan öne doğru tekrar edin.


-Sağ elinizi sol omzunuza koyun. Sağ dirsek yukarıda ve yere paralel konumda dururken, sol eliniz ile sağ dirseğinizi geriye doğru itip, germe yapın. Sağ omuzdaki gerilmeyi hissedin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın. Diğer omuzu da aynı şekilde gerin. Bunu iki kere yapın.


GÖĞÜS VE SIRT İÇİN

-Ayakta durun. Ellerinizi kalçalarınızın üzerine koyun. Her iki kolu arkada birleştirmek istermişcesine geriye doğru çekin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın.


-Omuzlarınızı olabildiğince öne itin. Sonra normal pozisyona dönün. Daha sonra olabildiğince geriye itin. Bunu 8 kere yapın.


AYAK BİLEKLERİ İÇİN

-Otururken: Her iki topuğu yerden kaldırın. Ayak bileklerini içe doğru çevirin. 8 kere yapın. Aynı hareketi ters yönde yapın.


-Ayakta: Masa ve sandalyeden destek alın. Tek ayak üstünde durun. Diğer topuğu yerden kaldırın. Bileği içe doğru çevirin, gövdenize doğru çekin. Sonra pedala basar gibi ileri itin. 8 kere yapın.


BEL İÇİN

-Ayaklarınız omuz genişliğinde açık olacak şekilde ayakta durun. Dizlerinizi hafifçe bükün. Gövdenizin üst kısmını (kollar bükülü olacak) sağa doğru çevirin. Sonra aynı hareketi sol tarafa doru yapın. Bunu dört kez tekrarlayın.


-Bu hareketi ayakta veya otururken yapabilirsiniz. Sırtınızı oturuyorsanız sandalyeye, ayakta iseniz duvara yaslayın. Ayakta iseniz dizlerinizi hafifçe bükün. Gözler tam karşıya bakarken, sağ elinizi bacağınızın üzerine koyun, sol kolunuzu yukarı uzatın ve gövdenizi yavaşça sağa doğru eğin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın. Yavaşça ilk pozisyona dönün. Hareketi ters tarafa doğru tekrarlayın. 2 tekrar yapın. (Bu hareketi ayakta duvara sırtınızı vererek yapmayı tercih edin)


SIRT İÇİN

-Sandalyeye dik oturun. Sandalyenin kenarlarından tutarken, önce sağ dizinizi sonra sol dizinizi yukarı kaldırın. Bunu 4’er kere yapın.

-Sandalyenin arkasına geçin ve tutunun. Sağ dizinizi olabildiğince yukarı kaldırın. Başlangıç pozisyonuna dönün, sonra sağ bacağı tamamen geriye itin. Bunu 8 kere yapın.


-Oturur pozisyonda iken, yavaşça sandalyenin arkasına yaslanın. Kollarınızı iyice yukarı ve geriye doğru uzatın ve gerinin. Bacaklarınızın önde ve düz, ayaklarınızın yerde olmasına dikkat edin.


GENEL ÖNERİLER

-Fiziksel durumunuzun belirlenmesi amacı ile, egzersizlere başlamadan önce bir fizik tedavi doktoruna başvurun.


-Uzun süre aynı pozisyonda kalmayın. Ara sıra oturduğunuz yerden kalkın ve birkaç germe egzersizi yapın. Sık tutulan veya çabuk yorulan kaslarınız üzerinde yoğunlaşın.


-Uygun sıcaklıkta ve iyi havalandırılan yerlerde egzersiz yapmaya çalışın.

-Hareketleri zorlamadan, canınızı acıtmadan ve yavaş olarak yapın.

-Özellikle boyun ve sırt hareketleri sırasında hızlı ve sıçrayıcı hareketlerden sakının.


-Hareketler sırasında düzgün nefes alıp vermeye dikkat edin.

-Egzersizi bitirmeden önce derin bir nefes alın.

Kaynak: www.ntvmsnbc.com

Hastalığını Tırnağından Anla



Tırnaklardaki değişikliklerin dikkatle izlenmesini öneren uzmanlara göre, tırnak sağlığı vücudun sağlığının da garantisi. Tırnakta travma, deterjan, kimyasal maddelere bağlı oluşan olumsuzluklar dışındaki değişiklikler birçok hastalığın habercisi olabiliyor.

Amerikan Hastanesi dermatoloji uzmanı Dr. Buket Pençe tırnak sağılğı ve tırnaklarda oluşabilecek hastalıklarla ilgili şu bilgileri veriyor:
"Tırnakta boşalma (Onikolizis): Tırnağın yatağından ayrılmasıdır. Sedef hastalığı, tırnak mantarı, parmak uçlarındaki ekzema, bazı ilaçlar, dolaşım bozukluklukları, doğumsal deri bozuklukları, tiroid hastalıkları, aşırı terlemelerde görülen bu bozukluğu çeşitli travmalar, takma tırnaklar, fazla güneşte kalmak da başlatabilir veya şiddetlendirebilir. Tırnağını uzatanlarda kendiliğinden de onikolizis oluşabilir.

Tırnak kırılmaları: En sık nedeni dolaşım bozukluğu ve demir eksikliği anemisidir. Ayrıca tırnakların uzun süre suda kalması, sabun, deterjan ve kimyasal maddelere aşırı maruziyet de tırnak kırılmalarına neden olur.

Tırnaklarda tabakalanma (onikoşizi): Tırnakların ucunun baklava hamuru gibi tabakalara ayrılmasıdır. Bazı kan hastalıklarında (polisitemi), AİDS hastalığında ve bazı pankreas hastalıklarında (glukagonoma) görülür. Tırnakların sık sık ıslatılıp kurumaları, oje, aseton, aşırı manikür ve travmalarla da oluşur.

Sarı tırnak sendromu: Tırnaklarda öncelikle büyüme durur, birkaç ay sonra ise tırnaklar sarı veya yeşilimsi bir renk alır. Kalınlıkları bazen normal, bazen biraz daha kalın olur. Tırnak ayrılmaları, bombelenme, tabakalanma da olabilir. Parmak uçlarında,yüzde, topuklarda şişme (ödem) oluşur. Ayrıca bu sendromda akciğer ve plevra (akciğer zarı) hastalıkları da bulunur. Bu üç belirti en sık immün sistem yetmezliklerinde, bazı ilaçların kullanımında (penisilamin), sinir sistemi hastalıklarında(Guillan-Barre), meme, akciğer, mesane kanseri ve lenfomada görülür.

"Tırnakta boşalma (Onikolizis): Tırnağın yatağından ayrılmasıdır. Sedef hastalığı, tırnak mantarı, parmak uçlarındaki ekzema, bazı ilaçlar, dolaşım bozukluklukları, doğumsal deri bozuklukları, tiroid hastalıkları, aşırı terlemelerde görülen bu bozukluğu çeşitli travmalar, takma tırnaklar, fazla güneşte kalmak da başlatabilir veya şiddetlendirebilir. Tırnağını uzatanlarda kendiliğinden de onikolizis oluşabilir.
Tırnak kırılmaları: En sık nedeni dolaşım bozukluğu ve demir eksikliği anemisidir. Ayrıca tırnakların uzun süre suda kalması, sabun, deterjan ve kimyasal maddelere aşırı maruziyet de tırnak kırılmalarına neden olur.
Tırnaklarda tabakalanma (onikoşizi): Tırnakların ucunun baklava hamuru gibi tabakalara ayrılmasıdır. Bazı kan hastalıklarında (polisitemi), AİDS hastalığında ve bazı pankreas hastalıklarında (glukagonoma) görülür. Tırnakların sık sık ıslatılıp kurumaları, oje, aseton, aşırı manikür ve travmalarla da oluşur.
Sarı tırnak sendromu: Tırnaklarda öncelikle büyüme durur, birkaç ay sonra ise tırnaklar sarı veya yeşilimsi bir renk alır. Kalınlıkları bazen normal, bazen biraz daha kalın olur. Tırnak ayrılmaları, bombelenme, tabakalanma da olabilir. Parmak uçlarında,yüzde, topuklarda şişme (ödem) oluşur. Ayrıca bu sendromda akciğer ve plevra (akciğer zarı) hastalıkları da bulunur. Bu üç belirti en sık immün sistem yetmezliklerinde, bazı ilaçların kullanımında (penisilamin), sinir sistemi hastalıklarında(Guillan-Barre), meme, akciğer, mesane kanseri ve lenfomada görülür.

Tuz tüketimiyle savaş başlıyor



3 beyazdan biriyle savaş başladı, sıra un ve şekerde…

Sağlık Bakanlığı aşırı kullanıldığında sağlığa zarar veren tuzun tüketimini Türkiye genelinde azaltmak için harekete geçti.

Bakanlık, toplu yemek yenen yerlerde masalardan tuzlukların kaldırılmasını, ekmekteki tuz oranının azaltılmasını sağlayacak.
Tuzun sağlık üzerindeki etkisini inceleyen Sağlık Bakanlığı, aşırı tuz tüketimiyle kan basıncının arttığını, kemiklerde kalsiyum kaybı oluştuğunu, fazla tuzun mide kanserinde de etkili olduğunu belirledi. Bakanlık tarafından yapılan toplantıda, tuz tüketiminin azaltılması için belirlenen bazı faaliyetler ise şöyle sıralandı:

* Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet, SHÇEK’e bağlı kurumlar, okullar, kredi yurtlar kurumu, üniversite kafeteryaları, işyerleri ve yemek fabrikalarındaki mönülerin tuz içerikleri incelenecek.
* Zincir restoran, fast-food ve lokantalardaki menülerin tuz içerikleri inceleme altına alınacak.
* Geleneksel gıdalardaki tuz miktarı belirlenecek. Ekmekte tuz kademeli olarak azaltılacak.
* Peynir, et ürünleri, işlenmiş tahıl ürünleri, bisküvi, kahvaltılık gevrek gibi çok tuzlu ürünlerdeki tuz oranı azaltılacak.
* Patates kızartması, salata, ayran gibi yiyeceklere hazırlama sırasında tuz eklenmeyecek.
* Az tuzlu gıdaların üretimi teşvik edilecek, vergi indirimi yapılması koşulları araştırılacak.
* Mönülerinde tuz içeriğini azaltan ve masalarından tuzlukları kaldıran restoran ve fast food zincirleri logo, bayrak veya sertifikayla ödüllendirilecek.
* Toplu yemek yenen yerlerdeki masalardan tuzlukların kaldırılması, küçük poşetlerde iyotlu tuzların bulundurulması sağlanacak.
* İl düzeyinde geleneksel tuz uygulamalarının yoğun olduğu bölgelerde, etnik gruplara yönelik özel eğitim programları yürütülecek.
* Tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik bilgilendirmeler için Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılacak.
* Marketlerde tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik uyarıcı bilgilendirmelerin yer alması sağlanacak.

Türkiye 3 kat fazla kullanıyor

Dünyada kişi başına günlük tuz tüketimi en çok 6 gr. Türkiye’de ise bu oran çok yüksek: Kişi başına düşen günlük tuz tüketiminin 18 gramı bulduğu belirtiliyor. Tuza karşı daha önce savaş açan ülkelerden biri ABD. New York Belediyesi paketlenmiş ya da restoranlarda satılan yiyeceklere tuz kullanılmasını yasaklamaya hazırlanıyor. Yasağı çiğneyenlere yaklaşık 1000 dolar para cezası öngörülüyor. Uzmanlara göre günde bir çay kaşığından fazla tuz tüketmek sağlığı bozuyor…

Kaynak: Milliyet.com.tr

Başınıza soğuk su dökerken düşünün



Sıcakların iyice batırması sebebiyle serinlemek için çeşitli yollara başvuruluyor.Bu yolların arasında zaman zaman başın ıslatılması yoluna gidiliyor. Uzmanlar, serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin sakıncalı olduğunu belirterek, bunun bazı hastalıklar ve yüz felcini tetikleyebileceğini belirtti.


Sakarya Vatan Hastanesi Başhekimi Opr. Dr. Dursun Bostancı, serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin sağlık açısından son derece çok sakıncalı olduğunu söyledi.


Bostancı, sıcaklarda terlemenin kaçınılmaz olduğunu belirterek, baş ve yüz kısmının çok terlediğine dikkat çekti. Bu sebeple böyle bir durumda serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin yüz felcini tetikleyebileceğinin altını çizen Bostancı, “Ne yazık ki bu yanlış uygulama sebebiyle yazın yüz felci vakaları artabiliyor. Yüz felci ani ısı değişimleri sonucu ortaya çıkıyor. Terlemiş bir yüze çok soğuk ve buzlu su dökmek ciltteki ani ısı değişmesine sebep olur. Bu da yüz felcine yol açabilir. Yazın yüz felci bu tür uygulamalarla artış gösterebiliyor. ” dedi.


SİNÜZÜTÜ OLANLAR DA BAŞINI ISLATMAMALI

Bostancı, serinlemek için başın sürekli ıslatılmasının özellikle sinüzit hastaları için riskli olduğunu belirterek, saçlardaki nemin sinüzit şikayetlerini artıracağını vurguladı.


Bostancı “Sinüzit hastaları yaz aylarında bile saçlarını yıkadıklarında hemen kurulamaları gerekiyor. Islak saçla dolaşmak sinüzit hastaları için büyük bir risk. Bu sebeple çok sıcak da olsa bu hastalar başını ıslatmamalı ve kuru tutmalıdırlar.” diye konuştu.


Güneşten mümkün olduğunca korunmak gerektiğini, dışarı çıkılması gerekiyorsa bir şapka takmanın yararlı olacağını ifade eden Bostancı şu uyarılarda bulundu: “Özellikle kalp-damar ve kronik hastalıkları olanlar güneşten kaçınmalıdır. Güneşin en dik olarak yüzüne yansıdığı saat 11.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamalıdır. Terlememek için ince ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir. Su içme isteği olmasa bile düzenli su içilmelidir. Yağlı ve ağır gıdalar yerine sebze ve meyve ağırlıklı beslenme yolu tercih edilmelidir.”

Kaynak: Yenisafak.com.tr

Tatildeki tehlike: Böcek sokmaları



Siz de kamp yapmayı ve doğayla baş başa bir tatili arzulayıp börtü böcek korkusu yüzünden huzursuz günler geçirenlerden misiniz? İşte sizi aydınlatacak bilgilendirici bir yazı:
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürümeyin.
Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adnan Görgülü, ”Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli” dedi.
Prof. Dr. Görgülü, böcek sokmalarının özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı, bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olduğunu söyledi.
Seyrek de olsa böcek sokmasında insanlarda 1 veya 2 hafta sonra serum hastalığı veya anafilaksi (alerji) ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Görgülü, böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyonun kişiden kişiye ve hangi böceğin soktuğuna göre değişiklik gösterdiğini bildirdi.
Bebeklerin ısırıklara genellikle reaksiyon göstermediğini, çocukların aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterdiğini belirten Görgülü, şöyle konuştu:
”Olağan reaksiyon, ağrı, şişme ve sokulan bölgenin etrafında oluşan renk değişikliğidir. Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, dilde şişme olabilir. Bunlar ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.”
BÖCEK SOKMALARINDAN KORUNMA
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemesi gerektiğini kaydeden Görgülü, şunları söyledi:
”Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli. Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp kaçması için saldırıya geçilmemeli. Yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadır. Bir yüzeye yapışmışsa yavaşça kaldırılmalıdır. Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir. Çöp tenekelerinin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır. Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır. Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır. Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.”
Prof. Dr. Görgülü, böcek sokması halinde yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
”Böceğin soktuğu yerde küçük bir şişlik oluştuysa buzla kompres yapmalı. Sabunlu suyla yıkamak veya antihistaminik pomat sürmek yeterlidir. Sokulan bölgenin çevresinde daha geniş bir şişme olursa veya yaygın kaşıntı görülürse yine normal tedavi uygulanabilir. Ağızdan alınan bazı ilaçlar da şikayetleri giderebilir. Bilinen ciddi alerjik reaksiyon riski varsa doktorunuzun önereceği hazır epinefrin enjektörlerini yanınızda taşımalı, uyguladıktan sonra en yakın hastaneye gitmelisiniz.”
Kaynak: Haberturk.com

Kilo Almanızı Engelleyecek Taktikler



Sizi kışkırtacak ve yemeğe itecek bazı gıdalar ve özel durumlar vardır. Tok olmanıza rağmen, yemek istersiniz. Bu tarz durumları tanımak, sizi gereksiz kilo almaktan koruyacaktır.

Her yiyeceğe değil ancak bazı yiyeceklere karşı özel bir açlık ihtiyacıduyulur. Bu durumlara “Özel Açlık” denir.

Özel Açlık, kültürel etkilerle ortaya çıkar. Bir toplumda çok sevilen bir yiyecek, başka bir toplumda kabul görmez. Uzak Doğu’da lezzetle sofralara gelip ağız sulandıran böcekler, bizim kültürümüz için geçerli değildir. Zevkle yenen bazı yiyeceklerin, çevresel koşullarla ilişkisi vardır.

Çocukluktan kalma alışkanlıklar ve öğretiler, yaşam boyu peşinizdedir. Örneğin, kalabalık bir ailede büyümüşseniz, sosyal bir ortama alışkınsınız demektir. Karnınız tok olsa bile, etrafınızdaki insanların yemek yemesiyle, eşlik etme fikri yerleşmiştir.

Kalabalık ortamda tokluk hissi daha geç algılanır. Tokluk hissine ulaşılsa bile yemeğe devam edilebilir. Sosyal etkilenme yönünden bakıldığında, kalabalık bir aile ortamı, sevilen gıdalar, yemeğin aşırı miktarda tüketilmesine yol açar.

Açlıkla ilgili diğer faktör ise öğrenmedir. Çocuk, aile içinde öğrenir ve gördüklerini taklit eder. Yemekle ilgili edinilen tutumlar, aileden çocuğa geçen kültürel bir aktarımdır. Çocukken gördüklerinizi, tüm hayatınız boyunca yapmaya devam edersiniz.

Bu faktörler dışında, koku ve görme duyuları, tok olunduğunda bile açlık hissi yaratabilir. Fırından yeni çıkmış bir keke, kokusu ve görüntüsüyle sizi acıktıracaktır. Ayrıca, biyolojik eğilim, bedenin iç dengesinin korunmasını sağlayan gıdaların tüketimine karşı daha yatkınlık gösterir. Şekerin, beden dengesi üzerinde sahip olduğu rol, şekerli gıdalara ihtiyaçduyulmasını ve öncelik taşımasını sağlar.

Sosyal ortamlar, yeme tutumunuzu daima etkiler. Böyle ortamları kontrol altında tutabilmek, yeni beslenme alışkanlığınızı sürdürmenizde yardımcı olur. Başkalarıyla birlikteyken, sosyal ortamın etkilerini hatırlayarak bu etkiyi azaltmanız mümkündür. Başkalarına eşlik etmek yerine, kendinize ve diğer kişilere hayır diyebildiğinizi görmek, özgüveninizin yükselmesine yardımcı olacaktır.

Kaynak: kadin.tr.msn.com