Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2010 Perşembe

Partnerinizde Sertleşme Sorunu Varmı ?

14 ülkeden 14 binin üzerinde kadın üzerinde Bayer tarafından yaptırılan Cinsellik ve Modern Kadın Araştırması, kadınların ereksiyon sorunları konusunda kafa karışıklığını da ortaya koyuyor. Kadınların, sertleşme sorununu ve nedenlerini nasıl algıladığına bakıldığında, ''eşlerindeki hangi durumların tam olarak ED anlamına geldiği'' konusunda bilgi düzeylerinin net olmadığı, bu araştırmayla anlaşıldı. Kadınların yüzde 25’inin ereksiyon zorluklarını ''tam bir ereksiyon yokluğu'' olarak algıladığı ortaya çıktı.

Bu çalışmadan yola çıkan araştırmacılar, sertleşme sorununu ortaya çıkarabilmek için kadınların da eşlerini test edebileceği, sorunun olup olmadığını ölçebileceği skalalar geliştirdi.
Lizbon’da düzenlenen 10. Avrupa Cinsel Tıp Birliği Kongresi’nde de gündeme gelen bu skalalara neden gerek duyulduğunu, Birliğin Genel Sekreteri Dr. John Dean, şu şekilde açıkladı: ''Kadınlar tarafından cevaplanacak soruları geliştirdik çünkü bu skala, erkekteki sertleşme sorununun (ED) varlığının kadın tarafından değerlendirilmesini sağlıyor. Sertleşme sorunu erkeklerin sorunu ama kadınlar burada çok önemli. ED sadece erkeği değil aynı zamanda tespit ve tedaviye aracı olmada önemli bir rol üstlenebilen partnerini de etkiler.''

Araştırmada kadınlara ereksiyon zorluklarını nasıl tarif edecekleri veya açıklayacakları soruldu. Kadınların birden fazla seçeneği işaretlediği görüldü.


Erken boşalmayla karıştırılıyor

Araştırmaya katılanların yüzde 32’si ''bir ereksiyonu sürdürmekte zorlanma'' seçeneğini işaretlerken, yüzde 30’u ''yeterli sertlikte bir ereksiyon sağlamada zorluk'' şıkkını seçti. Yüzde 22’si de ''bilmiyorum'' yanıtını işaretledi.

Araştırmanın en dikkat çeken bulgularından biri de katılanların dörtte birinin erken boşalmayı bir tür ereksiyon güçlüğü olarak görmesiydi. Bu seçeneği işaretlemeye en fazla yakın olanlar G. Afrikalı kadınlardı (yüzde 42). Suudi Arabistanlı kadınların yüzde 35’i ve Türk kadınlarının yüzde 33’ü de yine bu seçeneği işaretledi.

Dr. John Dean, ''Dünyanın farklı ülkelerindeki kadınlar arasında bilgi ve tutumlar bakımında önemli değişkenlikler olsa da ED ve tedavi seçenekleri konusunda kadınların daha fazla bilgilendirilmelerine ihtiyaç olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle kadınlara ED’nin nedenleri, onunla ilişkili başka önemli sıhhat sorunları ve tedavisi hakkında bilgilenme fırsatının sunulmasının erkeklerin sağlığının iyileştirilmesinde önemli etkisi olacaktır'' diyor.

Tedavi hakkında bilgi düzeyi

Dünyadaki kadınların yüzde 59’u sertleşme sorunu (ED) hakkında iyi bilgi sahibi olmadıklarına veya hiç bilgi sahibi olmadıklarına inanıyorlar. Yüzde 74’ü bu konuda bilgi sahibi olduğunu belirten Suudi Arabistanlı kadınlar, bu eğilime ters düşüyor. Bu konuda çok belirgin bölgesel farklılıklar mevcut; Güney Amerikalı kadınların yüzde 71’i ED hakkında doğru düzgün bilgilere sahip olmadıklarına inanırken, Avrupalı kadınlarda bu oran yüzde 59’du. En fazla bilgi eksikliği yüzde 86 oranıyla Meksikalı ve yüzde 76 oranıyla İspanyol kadınlarda kaydedildi.

Eşinizde ED var mı? Test edin!

Bu testle kadınlar eşlerinde sertleşme sorunu (ED) olup olmadığını ölçebilir. Aşağıdaki soruları geçmiş 6 aya yönelik cevaplandırın. Yalnızca bir seçeneği işaretleyin.

1) Partnerinizin sertleşmesi ne sıklıkta cinsel birleşme için yeterli olmaktadır?

Neredeyse hiçbir zaman
Birkaç kez
Bazen
Genellikle
Hemen hemen her zaman

2) Cinsel birleşme esnasında partnerinizin sertliğini koruyabilme kabiliyeti ne sıklıktadır?

Neredeyse hiçbir zaman
Birkaç kez
Bazen
Genellikle
Hemen hemen her zaman

3) Cinsel birleşme esnasında partnerinizin seksin sonuna kadar sertliğini koruyabilmesi ne kadar zordur?

Son derece zor
Çok zor
Zor
Biraz zor
Zor değil

4) Partnerinizin ereksiyon olabilme ve bunu devam ettirebilme güvenini nasıl puanlarsınız?

Çok düşük
Düşük
Orta
Yüksek
Çok yüksek

5) Partneriniz cinsel birleşme performansından dolayı ne sıklıkta üzgün ya da depresiftir?

Neredeyse hiçbir zaman
Birkaç kez
Bazen
Genellikle
Hemen hemen her zaman

6) Cinsel birleşmeniz partneriniz için ne sıklıkta tatmin edicidir?

Neredeyse hiçbir zaman
Birkaç kez
Bazen
Genellikle
Hemen hemen her zaman


Değerlendirme:
5. soru hariç tüm soruların şıklarına yukarıdan aşağıya doğru 1,2,3,4,5 olarak puan verin. 5.soruda ise tam tersi, şıklara 5,4,3,2, 1 olarak puan verin. Daha sonra puanlarını toplayın. 24 ya da altı olan skorlar, eşinizde ereksiyon yetersizliği olduğunu gösterir. Sorun saptanan eşin hemen uygun bir tedavi tavsiyesinde bulunacak uzman doktora gitmesi öneriliyor.

27 Ağustos 2010 Cuma

Adet Düzensizliğine Çözüm Yiyeceklerde



Bayanlar bu ürünleri tüketerek adet düzensizliğinden kurtulabilirsiniz…

Hormonlar, vücudun ürettiği kimyasal maddelerdir. İç salgı bezlerinde yapılır ve etki ettikleri hedef dokulara kan yoluyla taşınırlar. Depresyon ve sağlıksız diyetler hormon dengesini bozarak kadınlarda adet düzensizliklerine ve başkarahatsızlıklara neden olur.

Vücudun içinde ve dışında oluşan değişiklikler hormonlar sayesinde gerçekleşirler. Büyümeyi gelişmeyi, üreme sistemini kontrol eder, hormonlardaki iniş ve çıkışlar duygu durumumuzu, ruh halimizi belirler. Bazen hayıflandığımız sivilceler, menopoz, kistler gibi sorunları da ortaya çıkarabilseler de onlar eşsiz bir sistemin parçasıdır. Peki nedir bu hormon. Yaşla birlirlikte yaşanan hormonal değişimleri, hormonal bozuklukları, hormon tedavilerini tedavilerini sıkça duyarız.

Prof. Dr. Saraçoğlu’ndan Su Tavsiyesi



Su ile ilgili yazmak istediklerimi ayrı bir başlık altında toplamayı uygun buldum. Çünkü, su insan sağlığı ve metabolizması için öylesine önemlidirki, yerini hiç biriçecek dolduramaz. Suyun önemini daha iyi vurgulayabilmek için, ben ona “beyaz kan” diyorum. İnsanın yemek yemeden bir kaç hafta yaşaması mümkündür. Su içmeden ise, ancak bir kaç günyaşayabilir.

Yapılan araştırmalar, kadınların erkeklere göre daha az su tükettiklerini göstermiştir. Halbuki, bayanlar bir bilseler ciltteki kırışıklıkların oluşumunda ve artmasının arkasında az su içmenin yattığını… Yeterli oranda su içenlerde yaşlanma daha yavaştır. Cildin taze ve canlı görünmesinde vücudun ihtiyacı olan yeterli suyun alınması çok önemlidir. Günde en az bir buçuk litre su içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Susayınca su içilir diye bir kural yoktur. İster susayınız ister susamayınız, gün boyu en az bir buçuk litre su içmeyi ihmal etmeyiniz. Hele gece yatağa giderken içeceğiniz bir bardak suyun hikmeti saymakla bitmez… Normal kilosu olanlar, fazla kilosu olanlara göre vücutlarında daha fazla su tutarlar. Normal kilonun üzerine çıkıldıkça vücut daha az su içerir.

24 Ağustos 2010 Salı

Nar Meyvesinin Faydaları



Meyvelerden nar, oldukça faydalı bir besin içeriğine sahip. Mutlaka tükeltilmesi gerekenler listenizde olması gereken bir meyve. Nar meyvesi hakkında detaylı bilgi bulabilecğiniz bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyoruz.
“Şarkılarda şiirlerde her an adı geçen bu meyvenin nar tanelerinin bazı toplumlarda yaşam sembolü olduğuna inanılır. Eski Mısır da nar meyvası, din adamları tarafından kutsal sayılmış ve kumaşlrda motif olarak kullanılmıştır. Mimari figürlerde de nar işlemelerine rastlanır.

Kafein Bağımlısı mısınız?



Kafein, sizin de günlük yaşamınızın bir parçası haline mi geldi?
Memorial Hastanesi Klinik Laboratuvarlar Bölümü nden Biyokimya Uzmanı Dr. Nilgün Tekkeşin, Kafein bağımlılığı hakkında bilgi verdi…
Kahve ve çayda bulunan en güçlü kimyasal bileşenin “kafein” olduğunu biliyoruz. Kafein, sizin de günlük yaşamınızın bir parçası haline mi geldi? Fakat günde 4 ile 7 fincan arasında değişen kahve tüketiminin, kişide huzursuzluk, sinirlilik, baş ağrıları gibi problemleri doğurduğunu biliyor muydunuz? Cevabınız “evet” ise, aşağıdaki yazıyı okuyun ve kafein tiryakiliğinizi tekrar gözden geçirin!

10 grdan fazlası ölümcül
Kafein, alkoloid grubunun azotlu organik bir bileşiğidir. Birçok bitkide bulunan kafeinin ölümcül dozu, 10 gr’dır. Gereğinden çok kahve tüketimi bilinenin aksine, kişide uyarıcı etki yaratmaz; sinirsel uyarıların algılanmasında yavaşlamaya ve uyuşmaya neden olur. Kişide keyif verici bir hal yaratması, bağımlılık yapan özelliğinin temel kaynağıdır. Kafein, 200-400 mg alındığında dikkati artırır, yorgunluğu azaltır. Kafeinin uykusuzluğu giderme, direnci artırma, fiziksel, psikomotor ve intellektüel performansı artırma gibi etkileri de vardır.

Uzun Bir Ömür İçin



Uzun ömürlü olmak bir şans gibi gözükse de çeşitli bilim dallarındaki uzmanlar, antropologlar, doktorlar, etnologlar ve psikologlar ömrü uzatan etkenleri birkaç başlık altında toplamayı başardı. Uzmanlara göre uzun ve sağlıklı bir yaşamın sırrı çocukluktan itibaren başlayan belli bir yaşam tarzına dayanıyor. İşte ömrü uzatan bu etkenleri sizler için derledik.

Çevre

Doğum yerinin deniz kenarında ya da deniz yüzeyinden 500-1300 metre yükseklikte olması
Ilıman iklim kuşağı
Küçük şehir ya da köyde yaşamak
Yeşillik ve temiz hava
Çocukken parklara götürülmek

Ergenlik Döneminde Neler Olur?



Büyürken Vücüttaki DeğişikliklerErgenlik boyunca kızların vücudu, hızlı ve etkileyici bir değişim gösterir. Bu değişimler:

Göğüsler gelişmeye başlar.
Vücut ağırlığı artar ve birden boy atılır.
Bacak ve kollar uzar.
El ve ayaklar büyür.
Yüz kemikleri gelişir ve surat, çocuksu görünümünden kurtulur.
Kalçalar ve pelvis bölgesi gelişmeye başlar.
Vücuttaki yağ oranı değişir.
Kasık ve koltukaltı tüyleri uzamaya başlar.
Daha fazla terlemeye başlanır.
Gözenekler daha fazla yağ üretmeye başlar, tenleri ve saçları yağlanabilir, akneler oluşabilir.
Vajina, uterus (rahim) ve -varies (yumurtalıklar) gelişmeye başlar.
Duygusal dalgalanmalar yaşanabilir.
Vajina salgılar başlar.
varies (yumurtalıklar) yumurta salmaya başlar (Yumurtlama olarak adlandırılır).
Adet kanaması ve yumurtlama düzenli hale gelir.
Yumurtlamanın başlamasıyla kızlar hamile kalabilirler.

Mutfaktaki Gizli Tehlike



Hijyene ne kadar önem veriyorsunuz? Siz ne kadar özen gösterseniz de mikroplar kendilerine yaşayacak yer bulabilirler. Özellikle nemli ortamlar mikropların kolayca yuvalanabilmesi için ideal ortamlar. Bu nemli ortamlar arasında başta musluklar geliyor. Sürekli musluk açıp kapatırken gıdadan ele bulaşan mikroplar böylelikle musluklara taşınır. Sürekli dezenfekte etmek mümkün olmadığı için musluklarda biriken mikroplar gelişip çoğalarak yeniden ellere bulaşarak tehlikeye yol açar. Özelliklemutfaklarda kullanılan temizlik bezlerini sık sık dezenfektanlarla yıkamalı ve mutfakta işiniz bittiğinde musluğu da iyice temizlemelisiniz. Doğrama tahtalarında da aynı sorunu yaşamak mümkün. Doğrama tahtasını kullandıktan sonra mutlaka dezenfektan ile yıkamalısınız. Aksi takdirde orada yuvalanan mikroplarla gıdaya bulaşır ve hastalığa yol açar.

Aynı şekilde tuvalette sifon kollarında çok sayıda mikrop bulunmaktadır. Bunun başlıca sebebini yıkanmayan eller oluşturuyor. Çocukların el yıkama alışkanlıklarına hızla kazanmalarını evinizdeki hijyen açısından oldukça fazla önem taşıyor.

Vücuttaki Karbonhidratlar Fazlası



Her gün aldığımız besinleri kontrol etmemiz mümkün olmuyor. Bazen önümüze ne gelirse ayırtetmeden yiyoruz. Meyve sebze tüketim alışkanlıklarımız genellikle düzensiz. Aşırı karbonhidrat alıyoruz. Nedir bu karbonhidratlar? Başta ekmek olmak üzere, tüm unlu mamuller, nişastalı gıdalar, patates..

Karbonhidratlar bazen yağdan daha tehlikeli hale gelebiliyor. Vücumuza aldığımız yağlar besin değeri olarak çok şey kazandırmasa da enerji verdikleri bir gerçek. oysaki karbonhidratlar vücuda alındıktan sonra, tüketilenden  fazlası yağa dönüşüyor ve yıkılması çok daha zor hale geliyor. Bu sebeple karbonhidrat fazlası vücutta kiloya sebep oluyor. yıkılması güç olduğu için de enerji sağlayamıyor. Karbonhidratların yıkılması için ya çok uzun süre aç kalınması ya da aşırı enerji gerektiren spor yapılması gerekiyor. Her iki durumda da vücut sağlığının dengesi bozuluyor.

Karbonhidrat fazlasını almamak için en çok tercih edilen ekmek tüketimi ile başlayabilirsiniz. Tam ekmek yiyerek, hem vüdunuza kepek içeren diyet lifi alırsınız hem de fazla karbonhidrat tüketmemeiş olursunuz.

Şeker Hastalığına Bağlı Böbrek Yetmezliği



Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tekin Akpolat şeker hastalarında böbrek yetmezliğinin daha sık görüldüğünü söyledi.

Şeker hastalığnın tedavisindeki gelişmeler nedeniyle, bu hastalıkla savaşanlarının daha uzun süre yaşaması artık mümkün. Şeker hastalarında görülen böbrek yetmezliğine “Diyabetik nefropati” denmektedir. Şeker hastalığına bağlı böbrek yetmezliği 5 evreden oluşmaktadır.

Şeker hastalığına bağlı böbrek sorunlarının 5 evreden oluştuğunu anlatan Akpolat, hangi hastada böbrek hastalığı gelişip gelişmeyeceğini
önceden anlamanın mümkün olmadığını vurguladı.
Son dönem böbrek yetmezliğinin ise yaklaşık 25 yıl sonra ortaya çıktığını ve bu süreçte böbreğin süzme fonksiyonunun iyice azaldığına
işaret eden Akpolat, bu dönemde diyaliz böbrek nakli gibi tedavilerin gündeme geldiğini söyledi.

Diyabetik nefropatinin gelişme ve ilerleme sürecini önceden tahmin etmenin mümkün olmadığının altını çizen Akpolat, kontrolsüz kan basıncı, kan şekerinin yüksek olması, diyete uyumsuzluk ve sigara gibi nedenlerin ise diyabete bağlı böbrek hastalıklarının ilerlemesini hızlandırdığını vurguladı.

Şeker hastalarının böbrek sorunlarını ciddiye almaları gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Akpolat, “Diyabetik nefropati ilerlemesini hızlandıran yüksek tansiyon, kontrolsüz kan şekeri, sigara gibi faktörlerin kontrol altına alınmasıyla diyabetik nefropati önlenebilir. Tedavi hastalığın evresine göre değişir. Yüksek tansiyon tedavi edilmeli, kan şekeri kontrol altına alınmalıdır. Böbreğin süzme fonksiyonları azalırsa diyaliz, böbrek nakli gibi tedaviler planlanır' dedi.

Şeker hastalarında idrar yolu infeksiyonu, idrar kesesi ile ilgili problemler, hipertansiyona bağlı böbrek sorunları, böbrek atar damarında daralma ve kanda potasyum yükselmesinin daha sık görülebileceğini belirten Akpolat, bu kişilerde nefrit, böbrek tümörü, böbrek kistleri gibi hastalıkların da izlenebileceğini söyledi.

Sahra Çölü Migrene Neden Oluyor



Büyük bir çoğunluğun sorunu olan migrene neden olan bir faktör ilk kez belirlendi. Yeryüzünde rüzgar, kasırga, fırtına sebebiyle yer değiştiren sahra çölü tozları migrene neden oluyor. Hastalığı tetikleyen bir unsur olarak belirlenen bu tozlardan verilen deney hayvanlarının beyinlerinin ağrı merkezinin aktif hale geçtiğini keşfeden araştırmacılar, bunların alerji, astım gibi hastalıkları da tetiklediğini öngörüyor.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Stresli İşler Hastalık Riskini 5 Kat Arttırıyor



Stresli çalışanlar daha fazla doktora gidiyor. Stresli yaşam bir çok hastalığı da beraberinde getiriyor. Baskı altında çalışanlarda 5 kat daha fazla stres olduğu görülüyor. Bu da daha fazla hastalığa sebep oluyor. Stresli işler sadece motivasyonu etkilemekle kalmıyor aynı zamanda uzun vadede kalp hastalıklarına, inmelere ve bir çok ölümcül hastalığa zemin hazırlıyor.

İş streslerini azaltmak sadece bireylere değil aynı zamanda kurumlara bağlı. İşyerinde eşit iş dağılımı gerçekleştirmeli ve çalışanların üzerinde oluşan psikolojik baskıyı azaltmaları gerekir.

Sıcaklarda Kalbe Dikkat



Aşırı sıcak havalarda terleme ile vücutta meydana gelen ter ve su kaybı kalp damar hastalıkları riskini arttırıyor. Sıvı kaybına sebep olacak aktivitelerden kaçınmak gerekir. Su ihtiyacınızı gazlı, alkollü içecekler yerine su ayran gibi içeceklerle karşılayın. Aşırı bulantı, göğüs ağrısı, aşırı terleme gibi şikayetleriniz varsa mutlaka doktorunuza gidin.

Çocuklarda “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” nedir?



Dikkat eksikliği hiperaktivite/aşırı hareketlilik bozukluğu, çocuğun “yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, ataklık ve dikkat sorunları” olarak tanımlanmaktadır(APA, 1994).

DEHB’nin sıklığı DSM IV (Köroğlu, 1994)’ün verilerine göre toplumda %3-5 arasında, erkek çocuklarda kızlara oranla 3 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. DEHB’nin nedenleri tam olarak bilinmese de psiko-sosyal ve biyolojik faktörlerin etkili olduğu tespit edilmiştir.

Gerek halk arasında gerek tıbbi çevrelerde DEHB’nin yaş ilerledikçe kendiliğinden azalacağı ve geçeceğine ilişkin yaygın kanılar bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bunun böyle olmadığını, bozukluğun gidişinin farklı kişilerde farklı seyirler gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu bozuklukta; hareketlilik çoğunlukla ilk on yıl içerisinde sorun yaratırken yaş ilerledikçe azalabilmektedir. Ancak dikkat sorunu; okula başlamadan önce fark edilmeyip önemsiz görülsede, çocuğun okul yaşamına başladığı zamandan itibaren sorun yaratmaktadır Bunun yanısıra sosyal ve duygusal alanlardaki zorluklar, ilk çocukluk çağından itibaren değişik sorunlara yol açmakta ve yetişkinlik çağında daha da etkili olmaktadır. Geç ergenlik ya da yetişkinlik döneminin erken evrelerinde kişi artık işlevsel olarak bozukluğun belirtilerini ya da bunlara ilişkin sorunları göstermektedir. Sorunlar ve belirtiler yetişkinlikte de sürer. Buna ek olarak duygusal ve sosyal sorunlar gözlenir. Bu vakalarda yalnız belirtiler sürmekle kalmaz, bunlara ciddi psikopatolojilerde eklenir. Alkolizm, madde bağımlılığı, antisosyal kişilik bozukluğu gibi yakınmalar gözlenir

Kısa Boyluluk Çocuğunuzun Kaderi Değil



Acıbadem Maslak Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Levent Eralp, boy-kemik uzatma, kaynamayan kemik kırıklarını kaynatma ve kemiklerdeki tümörlerle ilgili zorlu ameliyatlar gerçekleştiriyor. Her 3 alandaki cerrahi işlemler de, gerek hekim gerekse hastalar için yoğun emek, sabır gerektiriyor.  Tüm bu ameliyatlar Acıbadem Maslak Hastanesi’nde uygulanabiliyor.
Cücelerde Uzatma: “Cüceliği olan hastalarda amacımız estetik işlemden çok, kişinin kapı koluna erişmesi, otobüse binebilmesi, musluğa yetişebilmesi gibi gün içinde daha konforlu, kaliteli bir yaşam sürdürmesidir. Yani amacımız 160 santimetre boyundaki kişiyi 180 santimetre yapmak değildir. 'Akondroplazi' denilen hastalıktan mağdur olan hastalarımızı,  2-3 yaşında başlayıp birkaç ameliyat yaparak yaklaşık 150 santimetreye kadar uzatıyoruz.”

Kırıklar Kötü Kaynadıysa:  “Bir uzvun büyüme kıkırdağının, kaza ya da başka nedenler sonucunda harap olması, kırıkların kötü kaynaması halinde, yaptığımız ameliyatla bir bacak ya da kolu, diğeriyle eşit duruma getirebiliyoruz.”

Kozmetik Amaçlı Uzatma: “Eğer hasta ihtiyaç için değil, daha iyi bir görüntüye kavuşmak için bu ameliyatı yaptırmak istiyorsa, belirli bir süre psikiyatri uzmanları hastayı değerlendirip uygun bulduktan sonra kozmetik uzatmayı uyguluyoruz. Çünkü yaptığımız ameliyatlar zorlu ameliyatlardır; burun estetiği yapar gibi kozmetik anlayışla hareket edemeyiz.”

Cücelerde Uzatma: “Cüceliği olan hastalarda amacımız estetik işlemden çok, kişinin kapı koluna erişmesi, otobüse binebilmesi, musluğa yetişebilmesi gibi gün içinde daha konforlu, kaliteli bir yaşam sürdürmesidir. Yani amacımız 160 santimetre boyundaki kişiyi 180 santimetre yapmak değildir. 'Akondroplazi' denilen hastalıktan mağdur olan hastalarımızı,  2-3 yaşında başlayıp birkaç ameliyat yaparak yaklaşık 150 santimetreye kadar uzatıyoruz.”
Kırıklar Kötü Kaynadıysa:  “Bir uzvun büyüme kıkırdağının, kaza ya da başka nedenler sonucunda harap olması, kırıkların kötü kaynaması halinde, yaptığımız ameliyatla bir bacak ya da kolu, diğeriyle eşit duruma getirebiliyoruz.”
Kozmetik Amaçlı Uzatma: “Eğer hasta ihtiyaç için değil, daha iyi bir görüntüye kavuşmak için bu ameliyatı yaptırmak istiyorsa, belirli bir süre psikiyatri uzmanları hastayı değerlendirip uygun bulduktan sonra kozmetik uzatmayı uyguluyoruz. Çünkü yaptığımız ameliyatlar zorlu ameliyatlardır; burun estetiği yapar gibi kozmetik anlayışla hareket edemeyiz.”

Baharın beyaz kabusu polenler



Polen alerjisi olanlar, özellikle de polen alerjisi nedeniyle sıkıntı yaşayan çocuklar, baharın gelmesine fazla sevinemiyor.


İSTANBUL – Amerikan Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Elif Altuğ Kolsuk, alerjik açıdan önemli olan polenlerin, 20-60 mikron büyüklüğünde olduğunu ve çok uzak mesafelere taşınabildiklerini söylüyor.


“Bu polenler hava değişiklikleri ile daha küçük parçacıklara bölünür ve dağılmaları daha da kolaylaşırken, alerjik kişileri hapşırtan, öksürten veya kaşındıran yakınmalara yola açar” diyen Dr. Kolsuk, her polenin alerjiye yol açmadığını belirtiyor.

Kolsuk, “Polen boyutları, solunan havadaki polen miktarı ve polenlerin havada kalma süreleri alerjen yapılarını belirliyor. Ülkemizde bölgesel farklılıklar olmasına rağmen atmosferde en çok polen bulunan aylar nisan ve hazirandır. Bu aylarda sıklıkla çayır polenleri etkilidir. Hedef organları ise burun ve akciğerlerdir. Eylül ve ekim aylarında ise ot polenleri atmosfere yayılır” diyor.

YAĞMURLU HAVA RAHATLATIYOR

Etkilenme burunda ise “alerjik nezle”, akciğerde ise “alerjik astım” rahatsızlığı ortaya çıkıyor. Yeni yaklaşımlara göre burun ve akciğeri tek bir hava yolu olarak değerlendiriyoruz. Çünkü astımlı hastaların yüzde 80′inden fazlasında alerjik nezle gözleniyor. Alerjik nezlesi olanların da yüzde 20 ile 40′ında astım bulunuyor.

Alerjik nezle burun akıntısı, hapşırma, burunda kaşıntı ve tıkanıklık; astım ise tekrarlayan öksürük, hırıltı, nefes darlığı ve atakları, göğüsten ıslık sesi gelmesi, koşma, ağlama ve gülmekle ortaya çıkan veya gece uyandıran öksürük gibi belirtiler gösteryor. Dış ortamda soluduğumuz havada dolaştıklarından, polenlerden tam korunma mümkün değil. Atmosferdeki polen miktarı sıcak, kuru ve rüzgarlı havalarda çok fazla. Yağmurlu günlerde ise polenler su ile yere indiklerinden havadaki miktarları hemen azalıyor ve alerjik kişiler rahatlıyor.

POLENLERDEN KORUNMA YOLLARI

Hangi polenlere alerji geliştiği saptanmalı,

Medyada polen mevsimine uygun günlük hava raporları olmalı ve bunlar takip edilmeli,

Polenlerine alerjik olduğu bilinen bitkilerden olabildiğince uzaklaşın,

Evin kapı ve pencereleri sıkıca kapatın,

Evde ve arabada polen filtreleri kullanın,

Evdeki polen düzeyi çok yüksek ise hava temizleyicisi kullanılmalı,

Polenlerin atmosferde yoğun olduğu zamanlarda çocukları dışarı çıkarmayın,

Dış ortamda ağzı ve burnu koruyan maskeler kullanın,

Polen zamanı ağaçlık, çimenlik yerlerden çok, deniz kenarını tercih edin,

Dışarıda çocuklarınıza güneş gözlüğü takın ve eve dönünce hemen yüzünü yıkayın,

Eve gelir gelmez dış ortamda kullanılan giysileri çıkarın,

Şapka takın ve yatmadan saçlarını yıkayın çünkü yapışan polenler uykuda yakınmalara yol açabilir.

POLEN AŞISI DA BİR TEDAVİ YÖNTEMİDİR

Dr. Elif Altuğ Kolsuk, polen alerşisinde tedavi ve aşı hakkında ise şunları söylüyor:

“Polen alerjilerine bağlı astım ve alerjik nezle hastasının temel tedavisi ilaç tedavisidir. Bunun için de hem polen mevsiminde yakınmaların ortaya çıkmasını önleyici koruyucu hem de yakınmaları ortadan kaldıran kurtarıcı ilaçlar kullanılır. Sıklıkla polen dönemi süresince tedavi almak yeterlidir.

Polen alerjisine bağlı astım ve alerjik nezleye karşı polen aşısının da bir tedavi yöntemi olarak uygulanabilir. Aşı yalnızca ve yalnızca uygun ilaç tedavisine rağmen kontrol altına alınamayan hastalarda düşünülmeli, kullanılıp kullanılamayacağına da alerji uzmanları karar vermelidir. Alerjik nezlesi olan çocuklarda astım gelişme riski olduğundan, ailelerin çocukların yakınmalarına duyarlı ve dikkatli olması gerekir. Çünkü alerjik nezle uygun tedavi edildiğinde astım gelişme riski de azaltılabilir.

Kaynak:ntvmsnbc.com

Egzersiz ofiste de yapılır



Üretim biçiminin şekil değiştirmesine paralel olarak yaşam biçimi de yeni bir boyut kazandı. Artık çalışanların büyük bir bölümü, zamanını masa başında geçiriyor.


Bu yeni yaşam biçimi, duruş, oturuş ve organların kullanımına bağlı olarak boyun, sırt ve bel ağrılarına zemin hazırlıyor. Ofis çalışması yapanların hemen tamamında bu tür ağrılar görülüyor. Zamanla bu ağrılar ciddi sağlık sorunlarına dönüşebiliyor.


Spor yapma imkanı olmayanlara kaslarını güçlendirmeleri için masa başında ve ofis içinde kolaylıkla yapabilecekleri hareketler öneriliyor. Bunlar arasında masa ve sandalyeyi kullanarak yapılabilecek sırt ve bacak kaslarını germe hareketleri de bulunuyor.


Bu egzersizler, kaslarda esnekliği ve uzamayı sağlamanın yanında, düzenli yapıldığında kasların güçlenmesine de yardımcı oluyor. Güçlenen kaslar sayesinde boyun, sırt ve bel omurları destekleniyor, duruş düzeliyor ve yorgunluk hissi azalıyor. Egzersizler sırasında düzenli nefes alıp vermeye özen göstermek suretiyle ruhsal gerginliğin azaltılması da sağlanabiliyor.

İşte ofiste uygulayabileceğiniz o egzersizler


EL BİLEKLERİ İÇİN

-Sol kolunuzu öne uzatın. Sağ eliniz ile sol parmaklarınıza her iki yönde germe hareketleri yaptırın. Önce parmakları geriye doğru gerip ona kadar sayın sonra gevşetin ve bu hareketi iki kez tekrarlayın. Aynı hareketleri öteki elinizle yapın.

-El bileklerinizi, içe doğru sekiz kez çevirin, aynı hareketi ters yönde tekrarlayın.


OMUZLAR İÇİN

-Omuzlarınıza önden arkaya doğru rotasyon hareketi yaptırın. Omuzları önce öne, sonra yukarı, sonra geriye hareket ettirin. Bunu 8 kere yapın. Aynı hareketi arkadan öne doğru tekrar edin.


-Sağ elinizi sol omzunuza koyun. Sağ dirsek yukarıda ve yere paralel konumda dururken, sol eliniz ile sağ dirseğinizi geriye doğru itip, germe yapın. Sağ omuzdaki gerilmeyi hissedin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın. Diğer omuzu da aynı şekilde gerin. Bunu iki kere yapın.


GÖĞÜS VE SIRT İÇİN

-Ayakta durun. Ellerinizi kalçalarınızın üzerine koyun. Her iki kolu arkada birleştirmek istermişcesine geriye doğru çekin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın.


-Omuzlarınızı olabildiğince öne itin. Sonra normal pozisyona dönün. Daha sonra olabildiğince geriye itin. Bunu 8 kere yapın.


AYAK BİLEKLERİ İÇİN

-Otururken: Her iki topuğu yerden kaldırın. Ayak bileklerini içe doğru çevirin. 8 kere yapın. Aynı hareketi ters yönde yapın.


-Ayakta: Masa ve sandalyeden destek alın. Tek ayak üstünde durun. Diğer topuğu yerden kaldırın. Bileği içe doğru çevirin, gövdenize doğru çekin. Sonra pedala basar gibi ileri itin. 8 kere yapın.


BEL İÇİN

-Ayaklarınız omuz genişliğinde açık olacak şekilde ayakta durun. Dizlerinizi hafifçe bükün. Gövdenizin üst kısmını (kollar bükülü olacak) sağa doğru çevirin. Sonra aynı hareketi sol tarafa doru yapın. Bunu dört kez tekrarlayın.


-Bu hareketi ayakta veya otururken yapabilirsiniz. Sırtınızı oturuyorsanız sandalyeye, ayakta iseniz duvara yaslayın. Ayakta iseniz dizlerinizi hafifçe bükün. Gözler tam karşıya bakarken, sağ elinizi bacağınızın üzerine koyun, sol kolunuzu yukarı uzatın ve gövdenizi yavaşça sağa doğru eğin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın. Yavaşça ilk pozisyona dönün. Hareketi ters tarafa doğru tekrarlayın. 2 tekrar yapın. (Bu hareketi ayakta duvara sırtınızı vererek yapmayı tercih edin)


SIRT İÇİN

-Sandalyeye dik oturun. Sandalyenin kenarlarından tutarken, önce sağ dizinizi sonra sol dizinizi yukarı kaldırın. Bunu 4’er kere yapın.

-Sandalyenin arkasına geçin ve tutunun. Sağ dizinizi olabildiğince yukarı kaldırın. Başlangıç pozisyonuna dönün, sonra sağ bacağı tamamen geriye itin. Bunu 8 kere yapın.


-Oturur pozisyonda iken, yavaşça sandalyenin arkasına yaslanın. Kollarınızı iyice yukarı ve geriye doğru uzatın ve gerinin. Bacaklarınızın önde ve düz, ayaklarınızın yerde olmasına dikkat edin.


GENEL ÖNERİLER

-Fiziksel durumunuzun belirlenmesi amacı ile, egzersizlere başlamadan önce bir fizik tedavi doktoruna başvurun.


-Uzun süre aynı pozisyonda kalmayın. Ara sıra oturduğunuz yerden kalkın ve birkaç germe egzersizi yapın. Sık tutulan veya çabuk yorulan kaslarınız üzerinde yoğunlaşın.


-Uygun sıcaklıkta ve iyi havalandırılan yerlerde egzersiz yapmaya çalışın.

-Hareketleri zorlamadan, canınızı acıtmadan ve yavaş olarak yapın.

-Özellikle boyun ve sırt hareketleri sırasında hızlı ve sıçrayıcı hareketlerden sakının.


-Hareketler sırasında düzgün nefes alıp vermeye dikkat edin.

-Egzersizi bitirmeden önce derin bir nefes alın.

Kaynak: www.ntvmsnbc.com

Hastalığını Tırnağından Anla



Tırnaklardaki değişikliklerin dikkatle izlenmesini öneren uzmanlara göre, tırnak sağlığı vücudun sağlığının da garantisi. Tırnakta travma, deterjan, kimyasal maddelere bağlı oluşan olumsuzluklar dışındaki değişiklikler birçok hastalığın habercisi olabiliyor.

Amerikan Hastanesi dermatoloji uzmanı Dr. Buket Pençe tırnak sağılğı ve tırnaklarda oluşabilecek hastalıklarla ilgili şu bilgileri veriyor:
"Tırnakta boşalma (Onikolizis): Tırnağın yatağından ayrılmasıdır. Sedef hastalığı, tırnak mantarı, parmak uçlarındaki ekzema, bazı ilaçlar, dolaşım bozukluklukları, doğumsal deri bozuklukları, tiroid hastalıkları, aşırı terlemelerde görülen bu bozukluğu çeşitli travmalar, takma tırnaklar, fazla güneşte kalmak da başlatabilir veya şiddetlendirebilir. Tırnağını uzatanlarda kendiliğinden de onikolizis oluşabilir.

Tırnak kırılmaları: En sık nedeni dolaşım bozukluğu ve demir eksikliği anemisidir. Ayrıca tırnakların uzun süre suda kalması, sabun, deterjan ve kimyasal maddelere aşırı maruziyet de tırnak kırılmalarına neden olur.

Tırnaklarda tabakalanma (onikoşizi): Tırnakların ucunun baklava hamuru gibi tabakalara ayrılmasıdır. Bazı kan hastalıklarında (polisitemi), AİDS hastalığında ve bazı pankreas hastalıklarında (glukagonoma) görülür. Tırnakların sık sık ıslatılıp kurumaları, oje, aseton, aşırı manikür ve travmalarla da oluşur.

Sarı tırnak sendromu: Tırnaklarda öncelikle büyüme durur, birkaç ay sonra ise tırnaklar sarı veya yeşilimsi bir renk alır. Kalınlıkları bazen normal, bazen biraz daha kalın olur. Tırnak ayrılmaları, bombelenme, tabakalanma da olabilir. Parmak uçlarında,yüzde, topuklarda şişme (ödem) oluşur. Ayrıca bu sendromda akciğer ve plevra (akciğer zarı) hastalıkları da bulunur. Bu üç belirti en sık immün sistem yetmezliklerinde, bazı ilaçların kullanımında (penisilamin), sinir sistemi hastalıklarında(Guillan-Barre), meme, akciğer, mesane kanseri ve lenfomada görülür.

"Tırnakta boşalma (Onikolizis): Tırnağın yatağından ayrılmasıdır. Sedef hastalığı, tırnak mantarı, parmak uçlarındaki ekzema, bazı ilaçlar, dolaşım bozukluklukları, doğumsal deri bozuklukları, tiroid hastalıkları, aşırı terlemelerde görülen bu bozukluğu çeşitli travmalar, takma tırnaklar, fazla güneşte kalmak da başlatabilir veya şiddetlendirebilir. Tırnağını uzatanlarda kendiliğinden de onikolizis oluşabilir.
Tırnak kırılmaları: En sık nedeni dolaşım bozukluğu ve demir eksikliği anemisidir. Ayrıca tırnakların uzun süre suda kalması, sabun, deterjan ve kimyasal maddelere aşırı maruziyet de tırnak kırılmalarına neden olur.
Tırnaklarda tabakalanma (onikoşizi): Tırnakların ucunun baklava hamuru gibi tabakalara ayrılmasıdır. Bazı kan hastalıklarında (polisitemi), AİDS hastalığında ve bazı pankreas hastalıklarında (glukagonoma) görülür. Tırnakların sık sık ıslatılıp kurumaları, oje, aseton, aşırı manikür ve travmalarla da oluşur.
Sarı tırnak sendromu: Tırnaklarda öncelikle büyüme durur, birkaç ay sonra ise tırnaklar sarı veya yeşilimsi bir renk alır. Kalınlıkları bazen normal, bazen biraz daha kalın olur. Tırnak ayrılmaları, bombelenme, tabakalanma da olabilir. Parmak uçlarında,yüzde, topuklarda şişme (ödem) oluşur. Ayrıca bu sendromda akciğer ve plevra (akciğer zarı) hastalıkları da bulunur. Bu üç belirti en sık immün sistem yetmezliklerinde, bazı ilaçların kullanımında (penisilamin), sinir sistemi hastalıklarında(Guillan-Barre), meme, akciğer, mesane kanseri ve lenfomada görülür.

Başınıza soğuk su dökerken düşünün



Sıcakların iyice batırması sebebiyle serinlemek için çeşitli yollara başvuruluyor.Bu yolların arasında zaman zaman başın ıslatılması yoluna gidiliyor. Uzmanlar, serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin sakıncalı olduğunu belirterek, bunun bazı hastalıklar ve yüz felcini tetikleyebileceğini belirtti.


Sakarya Vatan Hastanesi Başhekimi Opr. Dr. Dursun Bostancı, serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin sağlık açısından son derece çok sakıncalı olduğunu söyledi.


Bostancı, sıcaklarda terlemenin kaçınılmaz olduğunu belirterek, baş ve yüz kısmının çok terlediğine dikkat çekti. Bu sebeple böyle bir durumda serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin yüz felcini tetikleyebileceğinin altını çizen Bostancı, “Ne yazık ki bu yanlış uygulama sebebiyle yazın yüz felci vakaları artabiliyor. Yüz felci ani ısı değişimleri sonucu ortaya çıkıyor. Terlemiş bir yüze çok soğuk ve buzlu su dökmek ciltteki ani ısı değişmesine sebep olur. Bu da yüz felcine yol açabilir. Yazın yüz felci bu tür uygulamalarla artış gösterebiliyor. ” dedi.


SİNÜZÜTÜ OLANLAR DA BAŞINI ISLATMAMALI

Bostancı, serinlemek için başın sürekli ıslatılmasının özellikle sinüzit hastaları için riskli olduğunu belirterek, saçlardaki nemin sinüzit şikayetlerini artıracağını vurguladı.


Bostancı “Sinüzit hastaları yaz aylarında bile saçlarını yıkadıklarında hemen kurulamaları gerekiyor. Islak saçla dolaşmak sinüzit hastaları için büyük bir risk. Bu sebeple çok sıcak da olsa bu hastalar başını ıslatmamalı ve kuru tutmalıdırlar.” diye konuştu.


Güneşten mümkün olduğunca korunmak gerektiğini, dışarı çıkılması gerekiyorsa bir şapka takmanın yararlı olacağını ifade eden Bostancı şu uyarılarda bulundu: “Özellikle kalp-damar ve kronik hastalıkları olanlar güneşten kaçınmalıdır. Güneşin en dik olarak yüzüne yansıdığı saat 11.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamalıdır. Terlememek için ince ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir. Su içme isteği olmasa bile düzenli su içilmelidir. Yağlı ve ağır gıdalar yerine sebze ve meyve ağırlıklı beslenme yolu tercih edilmelidir.”

Kaynak: Yenisafak.com.tr

Tatildeki tehlike: Böcek sokmaları



Siz de kamp yapmayı ve doğayla baş başa bir tatili arzulayıp börtü böcek korkusu yüzünden huzursuz günler geçirenlerden misiniz? İşte sizi aydınlatacak bilgilendirici bir yazı:
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürümeyin.
Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adnan Görgülü, ”Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli” dedi.
Prof. Dr. Görgülü, böcek sokmalarının özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı, bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olduğunu söyledi.
Seyrek de olsa böcek sokmasında insanlarda 1 veya 2 hafta sonra serum hastalığı veya anafilaksi (alerji) ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Görgülü, böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyonun kişiden kişiye ve hangi böceğin soktuğuna göre değişiklik gösterdiğini bildirdi.
Bebeklerin ısırıklara genellikle reaksiyon göstermediğini, çocukların aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterdiğini belirten Görgülü, şöyle konuştu:
”Olağan reaksiyon, ağrı, şişme ve sokulan bölgenin etrafında oluşan renk değişikliğidir. Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, dilde şişme olabilir. Bunlar ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.”
BÖCEK SOKMALARINDAN KORUNMA
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemesi gerektiğini kaydeden Görgülü, şunları söyledi:
”Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli. Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp kaçması için saldırıya geçilmemeli. Yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadır. Bir yüzeye yapışmışsa yavaşça kaldırılmalıdır. Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir. Çöp tenekelerinin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır. Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır. Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır. Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.”
Prof. Dr. Görgülü, böcek sokması halinde yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
”Böceğin soktuğu yerde küçük bir şişlik oluştuysa buzla kompres yapmalı. Sabunlu suyla yıkamak veya antihistaminik pomat sürmek yeterlidir. Sokulan bölgenin çevresinde daha geniş bir şişme olursa veya yaygın kaşıntı görülürse yine normal tedavi uygulanabilir. Ağızdan alınan bazı ilaçlar da şikayetleri giderebilir. Bilinen ciddi alerjik reaksiyon riski varsa doktorunuzun önereceği hazır epinefrin enjektörlerini yanınızda taşımalı, uyguladıktan sonra en yakın hastaneye gitmelisiniz.”
Kaynak: Haberturk.com