14 Ağustos 2010 Cumartesi

Dondurma şişmanlatır mı?



Yaz aylarının vazgeçilmez tadı dondurma lezzetli olmasına lezzetli ama acaba kilo alır mıyım? Diyetimi bozar mı? İçeriğindeki katkı maddeleri sağlığa zararlı mı? gibi birçok soru da akılları karıştırmıyor değil.

Memorial Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Seçil Kenar ''Kilonuzu etkilemesi, günlük tüketilen kalori miktarı ve harcanan enerji miktarı ile ilişkilidir. Dondurmanın kalori değeri diğer baklava, pasta gibi hamurlu tatlılara oranla çok daha düşüktür. Sağlıklı besleniyorsanız dondurma tükenmenizde hiçbir sorun yoktur' diyor.

Kapalı ambalaj sağlıklı
Süt mikroorganizmaların kısa sürede üreyebileceği ve ciddi sağlık problemlerine sebep olabilecek bir besin öğesi olduğundan dondurmanın mutlaka pastörize sütten yapılmış olması gerekiyor. Ayrıca kapalı ambalajda satılan dondurmanın tercih edilmesi de önemli.

Akdeniz Anemisi nedir?



Kalıtsal bir kan hastalığı olan 'Akdeniz Anemisi' ülkemizde özellikle bazı bölgelerde sık görülüyor. Mücadelede evlenecek çiftlerin test yaptırması büyük önem taşıyor.

Ülkemizde sık görülen Akdeniz Anemisi hastalığıyla mücadelede evlenecek çiftlerin, evlilik öncesi test yaptırmalarının rolü çok büyük. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada da kalıtsal bir kan hastalığı olan 'Akdeniz Anemisi'nin (Talasemi) Türkiye'de görülme sıklığının yüksek olduğu belirtiliyor. Buna göre ülkemizde yaklaşık 1 milyon 300 bin talasemi taşıyıcısı bulunurken hasta sayısı da 4 bin 513 olarak bildiriliyor. Bu da Türkiye nüfusunun yüzde 2.1'inin talasemi taşıyıcısı olduğu anlamına geliyor. Hatta bu oran bazı bölgelerde yüzde 13'lere kadar çıkıyor. Daha da önemlisi her yıl yüzlerce talasemi hastası bebek dünyaya geliyor.

Tedavisi zor
Türkiye'de sık görülen Akdeniz Anemisi hastalığıyla çiftlerin evlilik öncesi yaptıracakları testlerin önemli olduğunu vurgulayan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, uygulanacak bazı testlerin hastalığın erken dönemde belirlenerek önlenebilmesini sağladığını belirtti. Talasemi ve diğer tüm kalıtsal kan hastalıklarının tedavisinin güç ve pahalı olduğuna dikkat çekilerek testlerin son derece önemli olduğu bir kez daha vurgulandı.

Akdeniz anemisi nedir?
Akdeniz anemisi ya da tıptaki adıyla talasemi; Akdeniz ülkelerindeki ırklarda görülen, doğacak çocuğa anne-babasından 'Beta Talasemi'geninin aktarılmasıyla kalıtımsal olarak geçen bir çeşit 'kansızlık' hastalığıdır. Anemi (kansızlık) oluşmasına neden olan etmen, kanda alyuvarların yapısında yer alan 'hemoglobin' maddesinin yapımındaki kusurdur.

Cinsel isteği kamçılar: Kereviz



Kerevizin tarihi çok eskilere, antik Yunan'a kadar dayanır. O zamanlar kereviz o kadar kutsal bir bitki olarak biliniyordu ki, spor yarışmalarını kazananların başlarına ödül olarak yabani kerevizden taç yapılıp konulurdu. Ancak kerevizin şöhreti kötü bir talihsizlik sonucu (spor yarışmalarını kazanan kralın oğlunu kereviz yaprakları arasına giren bir yılan soktu) lekelendi ve yalnızca ölüm çelengi olarak kullanılmaya başlandı.

Kereviz, çeşitli iklim koşullarına uyum sağlayabilir, ancak ılıman ve nemli iklimlerde daha verimli olarak yetişir. Geniş yaprakları ve uzun yaprak sapları ve şişkin bir gövdesi vardır. İki çeşit kereviz vardır, bunlarda bir tanesi kökü yumru bağlamayan, yaprak sapları uzun olan yaprak kerevizi, diğeri ise, yaprak sapları kısa kökü yumrulu, kök kerevizidir.

A, B ve C vitamini, kalsiyum, demir, potasyum ve kireç içerir. Kanserden yüksek tansiyona, gripten kolestrole kadar her türlü hastalığa karşı tedavi edici etkisi vardır. Onun mucizevi etkileyici gücü geçmişte Yunanlılar ve Romalılar tarafından keşfedilmiş ve onlar kerevizi tıpta ve yemeklerinde kullanmaya başlamışlardı.

2500 yıl önce hekimlerin babası Hipokrat, "altüst olmuş sinirleriniz için kereviz besininiz ve ilacınız olsun" demiştir. Özellikle erkeklerde cinsel arzuyu kamçılayan ve cinsel gücü arttıran kereviz, zamansız iktidarsızlık için doğal bir çaredir.

Nelere faydası vardır?
- Cinsel gücü arttırır ve cinsel isteği kamçılar
- İç salgı bezlerini, özellikle böbrek üstü bezlerini çalıştırır
- Sinir yorgunluğunu engeller
- Kanı pisliklerden temizler
- Akneleri geçirici ve cildi temizleyici özelliği vardır
- Böbrek taşı ve kumunun kolay düşürülmesini sağlar
- Diyet uygulayanların zayıflamasını kolaylaştırır
- Unutkanlığa iyi gelir
- İdrarı söker
- Kan ve süt yapar
- Karaciğeri temizler
- Yüksek tansiyona iyi gelir
- Romatizmayı tedavi edici etkisi vardır
- Uygusuzluğu giderir
- Baş ağrılarını geçirir
- Mideyi güçlendirir

Nasıl kullanılır?
Sofrada: Tohumu öğütülür. Çorba, köri, güveç ve turşulara kullanılır, tuzsuz rejimlerde tuz yerine bu tohum uygulanabilir. Yaprağı salataya doğranabilir, bunun dışında yemeklere de katılabilir. Sebze çorbası ve güveçlere, ateşten alınmadan 3 dakika önce eklenebilir.

Sağlık için: Tohumu kaynatılarak özü çıkarılır ve içilir. Sinirleri yatıştırıcıdır ve midedeki fazla gazı çıkarmaya yardımcı olur. Yaprağı çay gibi demlenerek içilir. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır.

'Botox'la aşırı terlemeye son



Terlemek vücut için doğal, fizyolojik bir olay. Özellikle yaz aylarında terden şikayet edenlerin sayısı artıyor. Ama bir grup var ki onların derdi yaz-kış, aşırı miktarda terlemek. Öyle ki biriyle tokalaşmaktan, önemli bir toplantıda takım elbise giymekten korkuyorlar.

Bir hastalık olan aşırı terlemek (hiperhidroz), toplumda yüzde bir oranında görülüyor.

Bölgesel aşırı terlemeye (Eller, ayaklar, koltuk altları) karşı ilaç tedavisi, iyontoforez tedavi ve cerrahi yöntemler uygulanıyor. Yüzdeki kırışıklıklara karşı kullanılan botox da son iki yıldır aşırı terlemeye karşı uygulanıyor.

Bir yıldır, 22 hastanın aşırı terlemesini botox kullanarak tedavi eden Fransız Meme Hastalıkları Derneği, İtalyan Estetik Tıp Akademisi ve İtalyan Saç Hastalıkları Derneği üyesi Op. Dr. Hasan Subaşı, "Tıpta en iyi kararlar, gerektiği zaman yapılan tedavilerdir. Bu genel bir prensiptir. 'Ben terliyorum, hiç terlemesem' diyen bir kişiye prensip olarak bu tedavi yöntemini uygulamıyorum, çünkü terlemenin başka tedavileri de var. Tek yöntem botox değil. Bir pudra olan alüminyum hidroksid kristaller, terleme için en etkin maddedir. Bu pudra teri kesiyorsa başka bir yönteme gerek yok. Hastalar genelde birçok yöntemi deneyerek geliyor. Cerrahi ise pire için yorgan yakmak olur. Başarı oranının çok yüksek olacağını sanmıyorum" diyor.

Önce nişasta sonra botoks
Botox ile aşırı terlemeyi önleyen Subaşı, tedavi hakkında bilgi verdi: "Botox, estetik amaçlı kullanıldığında adale arkasına yapılır. Terleme tedavisinde ise tekniği değişik. Botox, aşırı terleme tedavisinde ter bezlerine giden sinirleri etkiliyor. Tamamen cilt içine yapılıyor. Koltuk altına uygulanırken, steril gazla terleyen bölge temizleniyor. Kuruduktan sonra baticon sürülüyor. Birkaç dakika kuruması bekleniyor. Daha sonra bu bölge nişasta ile pudralanıyor. Bir-iki dakika sonra makyaj fırçasıyla nişasta koltuk altından kaldırılıyor. İyot, ter ve nişasta bir araya gelince renk reaksiyonu yapıyor. Terleyen yerler siyah noktalar şeklinde ortaya çıkıyor. Lekelerin bulunduğu yeri kalemle çevreleyip 2 cm'lik karelere bölüyoruz. Her karenin tam ortasına botox'u cilt içine enjekte ediyoruz. Bu yöntemin herhangi bir yan etkisi yok."

"Bu tedavi yöntemi ellere ayaklara uygulanıyor mu?" sorusunu Op. Dr. Hasan Subaşı, şöyle yanıtladı: "Ben bu yöntemi muayenehane ortamında koltuk altına uyguluyorum. Anestezi uzmanı ile birlikte çalışılırsa ellere ve ayaklara da uygulanabilir. Çünkü ellere ve ayaklara uygulamak için büyük sinirlere anestezi yapmak gerekiyor."

Tedavinin etkisinin bir yıla kadar çıktığını belirten Subaşı, "İstatistiklere göre; sekiz ayda başarı oranı yüzde 83, sekiz ayı aşınca bu oran yüzde 70'lere iniyor. Gerek duyulursa eksik olan yerlere botox yapmak için hastayı 15 gün sonra kontrole çağırıyorum. Bu güne dek gerekmedi. Bir iki nokta kaçırsam bile hasta buna razı, böyle kalmasını tercih ediyor. Bazı hastalar koltuk altının kupkuru olmasını değil de terlemenin sadece bir-iki noktada olmasını istiyorlar" diyor.

Enfeksiyon ve diyabet terletiyor
Terleme vücudun en önemli ısı kaybetme yollarından biri, ancak hiperhidroz (Aşırı terleme) hastaları vücut sıcaklıklarını kontrol etmek için gerekenden çok daha fazla miktarda ter üretirler. Bu soruna ter bezlerinin aşırı aktivitesi neden olur. Bu bezler vücudun hemen hemen tüm vücut yüzeyinde bulunur. Avuç içlerinde, ayak tabanlarında ve koltuk altlarında yoğundur. İki şekilde görülür:

Bölgesel hiperhidroz: Ellerde, ayaklarda ve koltuk altlarında görülen yaygın hiperhidroz tipidir.

Genel hiperhidroz: Tüm vücudu etkiler. Bölgesel hiperhidroza göre çok daha az görülür. Genellikle enfeksiyon, diyabet ve atiroid bezinin aşırı aktif olması gibi başka bir hastalıktan kaynaklanır. Aşırı terleme, genellikle hastalık tedavi edilince sona erer.

Baharat teri tetikliyor
Birçok normal faktör terlemeye neden oluyor. Aşırı terleme sorunu olanlarda ise bu faktörler terin miktarını artırıyor. Hastalar elleri, ayakları, göğüs ve koltuk altlarının sürekli nemli olmasından yakınıyor. Aşırı terden şikayet edenlerde vücudu tetikleyici faktörler:

Egzersiz
Sıcak veya soğuk
Stres, anksiyete
Alkol, kahve veya çay tüketmek
Baharatlı gıdalar yemek

Hamileyken bunlara dikkat edin



Kadınların hayatında çok özel bir dönemdir hamilelik. Eğer bu dönemi sağlıklı ve hiç sorun yaşamadan atlatmak istiyorsanız, aşağıdaki önerilerimize kulak verin...

1.
Düzenli olarak gebelik kontrollerinizi yaptırın.
2. Doktora danışmadan ilaç kullanmayın.
3. İlk üç ay içinde röntgen çektirmeyin, röntgen çekilen alanlarda durmayın.
4. Ateşli ve döküntülü hastalardan uzak durun.
5. Tetanoz aşınızı yaptırın.
6. Alkol ve sigara içmeyin.
7. Beslenmenize dikkat edin.
8. Diş bakımına önem verin.
9. Geceleri en az sekiz saat uyuyun.
10. Cinsel organ temizliğine dikkat edin.
11. Uzun yolculuklardan kaçının.
12. Çok ağır iş yapmayın.
13. Yürüyüş ve hareket yapın.

Önemli uyarılar!
* Hazneden su veya kan gelirse
* El, ayak, yüzde şişli meydana gelirse ya da fazla kilo artışı olursa
* Tansiyonunuz aşırı yükselirse
* Bulanık görme, baş dönmesi ve baş ağrısından şikayetçiyseniz
* Yüksek ateş, bulantı ve kusma varsa
* Bebeğin hareketlerini hissetmiyorsanız...
HEMEN DOKTORUNUZA BAŞVURUN!

Beslenme bozukluğu boyu etkiliyor



Kısa boyluluk 'normal kısa' ve 'patolojik' olarak ikiye ayrılıyor. Tek çaresi ise, geç kalmamak...

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Büyüme, Gelişme ve Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feyza Darendeliler, çocukluk çağında büyümede duraklama ve/veya boy kısalığının kan, kalp, böbrek gibi hastalıkların ilk belirtisi olabileceğini belirtti.

Prof. Dr. Darendeliler, boy kısalığının batı ülkelerinde yüzde 3, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 15 civarında görüldüğünü söyledi. Kısa boyluluğu 'normal kısa' ve 'patolojik' olarak sıralayan Darendeliler, toplumda en sık görülenin normal kısa boyluluk olduğunu ifade etti ve bunun genel olarak yapısal ya da ailevi nedenlerden kaynaklandığını ifade etti.

Sadece anne sütü
Patolojik boy kısalığının, vücut oranı bozukluğu, doğum tartısı düşüklüğü, Turner Sendromu, beslenme bozukluğu, uzun süreli hastalık ve hormonal bozukluklardan kaynaklandığını dile getiren Prof. Dr. Darendeliler, şunları kaydetti: "Özellikle beslenme bozukluklarında önce kilo düşer, sonra boy kısalır. Türkiye'de 0-5 yaş grubu çocukların yüzde 16'sında beslenme bozukluğu mevcut. İlk 1-1.5 yaşına kadar beslenme kötüyse, daha sonra düzeltilse bile, bu yaşa kadar kaybedilen boy kısalığı elde edilemez. Bunlar bodur ve tıknaz olurlar. Özellikle ilk 1-1.5 yaşındaki beslenme, o toplumun boyunu belirleyen en önemli etken. İlk üç ay sadece anne sütü, sonra da uygun ek gıdalara geçilmesi gerekiyor."

Ortalamanın altındayız
Sevgi yoksunluğunun da boy kısalığına yol açtığına işaret eden Feyza Darendeliler, bunun daha ziyade yuva veya problemli aile ortamında büyüyen çocuklarda görüldüğünü anlattı. Hamilelikte iyi beslenmeye de dikkati çeken Darendeliler, 2 kilo 500 gramın altında doğan çocukların genel olarak yüzde 10-15'inde boy kısalığı görüldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Darendeliler, Türkiye'de yılda doğan 1 milyon 250 bin çocuğun 2 bin 250'sinin boyu kısa olarak hayatını sürdürdüğünü ifade ederek, "Türklerde erkeklerde ortalama boy 174, kadınlarda ise 160 santimetredir. Genel olarak dünya ortalamasının beş santimetre altındayız" dedi.

Boyunuzu hesaplayın
Erken tanı ve erken tedavinin önemine de işaret eden Prof. Dr. Darendeliler, büyüme hormonu tedavisiyle çok iyi sonuçlar aldıklarını söyledi. Feyza Darendeliler, çocukların olası boylarının kızlar için 'anne artı baba boyu, eksi 13, bölü 2', erkekler için de 'anne artı baba boyu, artı 13, bölü 2' yöntemiyle hesaplanabileceğini sözlerine ekledi.

Doğum sonrası depresyona dikkat



Doğumdan sonra, her ne kadar rahat ve normal bir doğum olsa da annenin kendini depresif hissetmesi tümüyle fizyolojik bir olaydır. Her anne doğumdan önce çocuğunu ve onunla yapacaklarını hayal eder. Ancak doğumla birlikte pek çok olay hayalinkinden farklı gerçekleşir.

"Acaba iyi anne olabilecek miyim?"
Bebeğiyle hastaneden eve dönen anneyi bekleyen korkulardan biri, kendine bile itiraf edemediği "Acaba iyi anne olabilecek miyim" endişesidir. Bu dönemde anneler bebeğe karşı aşırı bağlılık, başkalarından kıskanma, çaresizlik, kaybetme korkusu gibi duyguları birarada yaşarlar. Anne bu dönemi başarıyla atlatamazsa "postnatal depresyon"a girer.

Ortada bir neden yokken sürekli yaşanan bir üzüntü, sıkıntı ve karamsarlık hali, çevresiyle ilişkinin kesilmesi, ağlama isteği ya da ağlama, kendini değersiz hissetme, intihar fikirleri gibi belirtiler postnatal depresyonun varlığını ortaya koyuyor. Bu dönemde annenin bebeğine karşı sıcak ve sevecen olmadığı da gözlenebiliyor.

Eşin desteği önemli
Bu depresyon tipi yüzde yüz tedavi edilebilen bir hastalık. Hasta olan genç annelere ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi de uygulanır. Tedavi süresi hastalığın ağırlığına göre birkaç hafta ya da ay sürer. Bu arada en büyük görev eşlere düşüyor.

Erkek, eşinin doğumdan sonra ruh halinin değiştiğini gördüğünde ve bu durum 2 haftadan fazla sürdüğünde mutlaka profesyonel yardım alması gerektiğini bilmelidir. Çünkü eşinin ilgisi sayesinde kadın zor günlerini daha kolay atlatabilecektir.

Nitekim bir bebeğin sorumluluğunu kendi başına üstlenmek genç anneler için oldukça zordur. Erkek, bebeğin sorumluluğunu paylaştığını mutlaka göstermeli, eşini her zaman desteklemelidir.

Doğum sonrası depresyon yaşayan bir kadın anlatıyor: "Bebeğimiz dünyaya geldikten sonra gecem gündüzüme karıştı. Bebeğimiz ağladığı anda yataktan fırlıyor, ona meme veriyordum. Uyuyana kadar başında bekliyordum. Bu arada eşim bana hiç yardımcı olmuyordu. Eşimin işe gitmeye hazırlandığı vakitlerde bebeğim uyuduğundan ben de birkaç saat uyuma fırsatı buluyordum. Bu uykusuzluk beni o kadar çok etkiledi ki, sinirlerim altüst olmuştu. Bunun sorumlusu olarak da eşimi görüyordum ve onunla sürekli kavga ediyordum."

Depresyon nasıl ortaya çıkıyor?
* Postnatal depresyon geçiren kadınlarda uyku sorunu ön planda olur.
*Uyku sorunu ile birlikte kabus görme ve genel olarak korku ve endişe hali belirgindir.
* Anne, karamsar bir ruh hali içine girer.
* Kadın kendini beğenmez, değersiz hisseder ve sürekli günah işlediğini düşünür.
* Günlük işlerine karşı bir ilgisizlik, bebeğine ve ailesine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınma da postnatal depresyonun belirtilerindendir.
* Anne bu gibi durumlarda sık sık hiçbir neden yokken ağlar. Zaman zaman fazla ilgiden ya da tam tersi ilgisizlikten yakınır.

Neyse ki kısa sürüyor!
Aslında bebeğin dünyaya, sizin de ona alışma yolunda yaşadığınız kaos o denli uzun sürmüyor. Sabredip bu dönemi atlattığınzda pek çok sorunun üstesinden gelebilirsiniz.

Unutmayın, İlk üç ay en tahlikeli dönem. Çünkü bir alışma dönemi. 3-4 saatten fazla kesintisiz uyku uyumanız neredeyse imkansız. Bu dönemde insanı en çok yıpratan şey uykusuzluk. İlk 3-4 aydan sonra bebek sizin ritminize alışmaya başlar. Gece ile gündüz arasındaki farkı algılar. Günlük yemek yeme ihtiyacı 4-5 öğüne düşer.

İlk mamaların hazırlanmasıyla birlikte bebeğin uykusu normale döner. Siz de rahat bir soluk alırsınız.